13 Temmuz 2024 Cumartesi
Refah seviyesi ve eğitimde dünyanın en iyi ülkelerinin başında gelen
Finlandiya’nın, bu başarısının formülünden bahseden kitabı “Beyaz Zambaklar
Ülkesinde”…
Hem kendimizi, hem gelecek nesli, hem de yaşadığımız toplumu geliştirmek adına
kullanılabilecek çok değerli bir rehber. Kitapta futboldan orduya, eğitimden aile
ortamına kadar birçok başlık ele alınıp detaylıca incelenmiş ve neler yapılması,
nedenleriyle açıklanmış. Birkaç beğendiğim bölümü yazının devamında sizlerle
paylaştım, geri kalan bölümleri de siz kitabı okurken düşünmenizi ve sorgulamanızı
tavsiye ederim Bireylere….
Bunun yerine, devletinizin temellerini nasıl yenileyeceğinizi ve halkınızın gelecekte daha iyi
ve yüksek bir eğitimi nasıl alacağını düşünün!..
İnsanları dar ve havasız odalarda uzun süre hareketsiz oturmak zorunda bırakan
şehir hayatı vücudu deforme edebilir. Bu hayat tarzı kasların gevşeyerek zayıflaması,
kanın zehirlenmesi ve vücut çevikliğinin azalarak, insanların hareketsiz hale gelmesi
sonucunu doğurur. Buna bir de iyi düşünülmeden, gereksiz yere çok uzun tutulan okul
dönemini ekleyin. Sonuç: İnsanı canlı ve dinç tutması gereken bilginin yerini bilgiçlik
taslayan bir zihniyet almakta, öğrencilerin beyni çeşitli kitaplardan yapılan sayısız
alıntılarla- yıllar, isimler, ölçüler, formüller ve cansız kurallarla- adeta bir çöplüğe
dönüşmektedir.
Unutmayınız ki, halkın cehaleti, kabalığı, alkol düşkünlüğü, hastalıklı oluşu, sefaleti,
kötü ahlâklı oluşu, bütün bunların hepsi sizin kendi utancınız ve suçunuzdur.
Ebeveynlere…..
Anne ve babalar iyi düşünün açık yüreklilikle, samimi olarak cevap verin:
Çocuklarınızın yetişmekte olduğu ve kişiliklerini şekillendirdiği aile ortamı zihinsel ve
manevi açıdan yeteri kadar sağlıklı mıdır?
Acı ama doğruyu söylemek gerekirse, çocuğun anası ve babası sağ olduğu ve
bunlardan başka halalar, teyzeler, dayılar ve amcalar olduğu halde; çocuk, yetim gibi
büyümektedir. Toplumumuzda anneli-babalı pek çok yetim çocuk vardır. Çocuklardan
sevgi, saygı ve itaat beklemeyin, bunları kendilerini korkutarak, azarlayarak veya
cezalandırarak elde edebileceğinizi düşünmeyin. Çocukların önünde onların size
saygı duyacakları ve sizi, sahip olduğunuz erdemler sayesinde sevebilecekleri gibi
davranın.
“Çocukları aldatırlar ve yine çocuklara
‘kimseyi incitmeyiniz, nezaketli ve terbiyeli olunuz,’ derler ancak kendileri bu
kurallara uymayı düşünmezler.”
“Çocuklara, ‘yalan söyleme, yaramazlık yapma, bu hareket kötüdür, nefret uyandırır,
günahtır,’ gibi nasihatlerde bulunurlar ama bu nasihatleri veren kişiler birbirlerini
aldatırlar..”
Çocuklarla konuşmuyor, hayatlarının nasıl geçtiğini sormuyorlar. Zaman bulunca
biraz okşayarak, ellerine bir oyuncak veriyor ve “Çocuklar, şimdi gidin ve kendiniz oynayın” diyorlar. Bu, aslında “Gözümden kaybolun, ne yaparsanız yapın, yeter ki
bizi rahat bırakın” demektir.
Çocukluk dönemi, çocuk aklı ve kalbi, bakımsız tarla gibi boş kalıyor, çünkü oraya
hiçbir iyilik tohumu saçılmamış. Eğer gençliğin ruhunu tarım yapılmayan bir tarla
gibi kendi haline bırakırsanız, orada ısırgan otları ve dikenler yetişir…
Öğretmenlere…
“Ben sizleri fedakarlığa davet ediyorum. Yalnızca kendini feda etmeye hazır olanları
çağırıyorum. Afedersiniz, açıkça söylemek istiyorum! Her meslekte olduğu gibi
öğretmenler arasında da mesleklerine yabancı kimseler vardır.Bunlar meslekte çırak
bile değillerdir.Bunlar öğretmenlik görevini hor gören mesai düşkünleridir.
Böylelerine dostça öneride bulunuyorum.Mesleklerini terk etsinler.Kendilerine daha
başka iş arasında! Gitsinler tüccar olsunlar. Resmi kurumlarda memur
olsunlar…gitsinler ki, daha canlı daha yüce ruhlu insanların bulunması gereken kutsal
görevlere layık olanlar gelsin!..”