09 Temmuz 2024 Salı
Şairin dediği gibi: “Ağlamak güzeldir, gel beraber ağlayalım…” Ağlanacak o kadar çok derdimiz var ki… İçlerinden birini seçmece ile seçiniz ve soruna çözüm üretmek yerine en iyi bildiğimiz ve ustası olduğumuz ağlama eylemini eksiksiz bir şekilde yapabiliriz.
Sakın ha, bu ağlama bir çaresizlik, teslimiyet, kabulleniş olarak görülmesin. Aksine, dünyaya yeni gelmiş, bir çocuğun ciğerlerinin oksijen ile buluştuğunda canının yanmasının refleksi ile attığı ilk çığlık gibi diriliş kabul edip, neden Ümmet bugün darmadağın olduğunun ve bu hale neden düştüğümüzün muhasebesini yaparak, şimdiye kadar yapmamız gerekenleri yapmadığımız ve içler açısı bu duruma niçin düştüğümüzü gerçekler ile yüzleşerek sorgulayacak bir diriliştir.
Çünkü artık sorgulama, silkelenme ve yeniden diriliş için zaman gelmiş ve çoktan geçmektedir. Kahraman Ordumuzun Suriye sınırındaki şer güçlere karşı başlattığı “Barış Pınarları” harekâtında, birkaç dost ülke dışında, dünya devletleri ve din kardeşlerimiz dediğimiz “Arap Birliği” tarafından haklı mücadelemizde yalnız bırakılmamız inanınız çok acı geldi.
İsrail’e karşı birleşemeyen “Arap Birliği” bil cümle İslam düşmanları ile birlikte Türkiye’ye karşı birleşiverdiler. Ortadoğu’nun başına bela olacak, Büyük İsrail projesinin taşeron örgütü PKK’ya karşı yapılan haklı mücadelemize sahip çıkıp, Türkiye’ye destek olacakları yerde utanmadan kınadılar.
Aslında, Arapların başındaki idarecilerin Osmanlıyı, dolayısı ile Türkiye’yi ve Türkleri sevmediği bilinen bir gerçekti. Son olanlarda malumun ilanı oldu. Osmanlının son döneminde Arap aşiretler bugünkü batılı devletler ile birlikte, ayaklanmış, arkadan hançerlemişlerdi. Ortadoğu coğrafyası cetvelleri ile sınırlar ile bugünkü şeklini almış, Osmanlı zamanında birer eyalet olan ve bir vali ile yönetilen yerler küçük küçük, parça parça yutulmaya hazır lokmalar haline getirilmişti. Biz nasıl Osmanlıya sövmek ile yetiştirildiysek onlarda ayni şekilde Türk düşmanı olarak yetiştirildi. Sonuç ortada.
Aslında bugünkü yaşananlar “ Tarihin tekerrür etmesinden” başka bir şey değil. Dün Çanakkale’de kimlerle savaştıysak, Ortadoğu’da şimdi onlarla mücadele ediyoruz. Jön Türkler, İttihat ve Terakkiciler, Mandacılar, Azınlıklar hepsinin ismi değiştirilmiş şekilde bugünkü mücadelemizde sahada karşımızda. Panislamizm, Pantürkizm fikirleri ise yeniden yeşertilip sahaya sürülmek üzere toprağa ekilir gibi sahaya sürüldü.
Ayrıca, Suriye sınırında değişik isim ve teşkilatlar olarak silahlandırılan teröristler ise, gündüz barış elçisi, gece terörist olarak silahlandırılmış aynı kişiler. Zaman zaman giydikleri üniformaları ve taşıdıkları bez parçası flamalar ile PKK, PYD, DEAŞ, İŞİD gibi değişik isimler altında algı yaratmak üzere sahaya sürülen teröristlerin, Bosna, Vietnam, Afganistan gibi iç kargaşada kayıp olduğu söylenen aslında ülkelerden emperyalist çetelerce kargaşada kaçırılan kayıp çocuklardan oluşan paralı askerler olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Evet, Ümmeti İslam’ın durumu ve müntesiplerinin durumu bugün hiç iç acıcı değil. Çünkü İslam Coğrafyasında bunlar olur iken, bizler belki, “ Melekler, erkek mi? Dişi mi?” diye cahilce tartışmalar yapmıyoruz. Ama çıkış yolunun, öznesi olduğumuzun da farkında değiliz.
Yiğit düştüğü yerden kalkarmış.