09 Temmuz 2024 Salı
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in: “Tarih’i” “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Dizeleri ile dile getirdiği “ Tarih”, sanki bugünkü yaşadıklarımıza baktığımızda tekerrür ediyor gibi.
Osmanlı-Rus Harbinde olduğu gibi göç ve yine savaş… Şehitler… Bu defa patlak sınırımızın dibinde, Ortadoğu’da çıktı yangın…
Rusya’nın desteklediği Suriye’deki Esed rejim güçlerinin saldırıları sonucu; gencecik, fidan gibi ana kuzusu yiğitlerimiz şehit edildi. Milletimizin, devletimizin, ailelerinin, sevenlerinin başı sağ olsun. Şehitlerimize Allah rahmet eylesin. Acımız çok büyük… Bu acıyı ifade edebilecek ne kalem ne de kelime mevcut…
Milletimiz şehit acısı içinde iken atalarımızın “Mütareke Basını” diye ifade ettikleri ruhsuz, milletsiz, fitne-i fücur güruhu, halkın moralini ve şevkini kırabilmek, halk arasında kaos çıkarabilmek için zehirlerini dillerinden akıtmaya başladılar.
“Mütareke Basını” çok sık kullanılmasa da toplumsal hafızamız da kayıtlı olduğu için bu tabire halkın büyük çoğunluğumuzun kulak aşinalığı vardır. Bu tabir, sureti haktan görünerek, fikir hürriyeti, demokrasi, özgürlük gibi söylemlerin arkasına gizlenerek, millet, devlet ve din düşmanlığı yapılması anlamın da kullanıldığı halkımızın genlerinde bilinmektedir.
Barış ve devletin güçlü olduğu zamanlarda, devlete karşı isyancılığı, toplum arasında fitne fesat saçmak için kin ve düşmanlığı körükleyen, savaş ve karışıklık zamanlarında ise işgalcilere karşı teslimiyeti telkin eden, bunun içinde milli olan her şeyi aşağılayan; yalan, yanlış, uydurma haberler ile çözüm yerine sorun üreten “Mütareke Basını”. Geçmişte ve günümüzdeki yaşananların ışığı altında, hem geçmişi hem de günümüzü anlamamız için ibretler alınması gereken tarihi bir derstir.
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşından yenik çıktığında, mütareke (ateşkes anlaşması) imzalanmış ve İstanbul başta olmak üzere yurdun her tarafı düşman tarafından işgal edilmişti.
Osmanlı Devletinin son zamanlarında isyan ve ayaklanmalarında, “Hürriyet, eşitlik, “ nutukları atan, yalan yanlış haberler ile halkı isyana teşvik eden, ayaklanmaları organize edenlerin borazanı olan, o zamanki İstanbul basınının bir bölümü işgal döneminde, teslimiyetçi ve işgal sevici olmuş, apaçık ve alenen işgalcilere ve büyük devletlere methiyeler düzmeye, şakşakçılık ve muhbirlik yapmaya başlamışlardı.
Milli olmayan ruhsuz “Mütareke Basını” işi o kadar ileriye götürmüş ki: “Yunanlılar ne kadar ebedi düşmanımız olursa olsun, bugünkü galiplerimizin bir müttefikidir, onlara karşı yapılacak hareket, İtilaf Devletleri’nin kırgınlığına sebep olur. Gafletin bu derecesi görülmüş, işitilmiş şey değildir!” (23 Mart 1920 Alemdar Gazetesi) gibi benzeri yayınları ile işgalci devletlere karşı konulmamasını telkin eden, onların her talebinin yerine getirilmesini isteyen teslimiyetçi yayınlar yapmıştır.
Tarihlerden ve bahsedilen olaylardan da anlaşılacağı üzere, “Mütareke Basını” tabirinin ortaya çıkmasına sebep olan olaylar günümüzden bir asır öncesinde yaşanmış olaylardır.
O zaman teknoloji bugünkü kadar gelişmediği için internet, görüntülü yayınlar, cep telefonları yoktu. O’nun için geçmişte kullanılan Mütareke Basını tabiri günümüz de eksik ve yavan kalmaktadır.
Bu gün, sosyal medyada ve diğer basılı ve sözlü kanallar da bir taraftan şehit haberleri gelir iken, “Mütareke Basını” Zihniyetindeki ruhsuzlar, milli ve manevi değerlerimize ağız dolusu küfür etmekte, milli çıkarlarımıza ters ifadeler kullanmakta olduklarına şahit oluyoruz.
Türk töresinde ordu sefere çıktığı zaman susulur, ordumun Mansur ve muzaffer olması için dua edilir.