29 Eylül 2024 Pazar
ATV, yeni dizisi “Bir Gece Masalı” ile ekranlara gelmeye başladı. Yönetmenliğini Emre Kabakuşak’ın, senaristliğini ise Eda Tezcan’ın üstlendiği bu dizi, zorlu bir aşk hikayesini ve iki gencin bu aşk için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Dizi, izleyicileri ilk bölümde kahramanların tanışmasıyla ve ana tema ile buluşturuyor.
“Bir Gece Masalı”, Türkiye’nin iki farklı şehirinde çekildi. İlk bölümler Denizli’nin Pamukkale ilçesinde, sonraki bölümler ise İstanbul’daki tarihi Asaf Bey Konağı’nda görüntülendi. Pamukkale’nin doğal güzellikleri ile İstanbul’un tarihi dokusunun birleşimi, izleyicilere eşsiz bir görsel deneyim sunuyor.
Dizinin Oyuncu Kadrosu:
“Bir Gece Masalı” dizisi, Burak Deniz ve Su Burcu Yazgı Coşkun’un başrolleri paylaştığı etkileyici bir aşk hikayesini meraklı izleyicilerle buluşturuyor. Tanıtımıyla dikkat çeken dizi, izleyenlere keyifli bir seyir deneyimi sunmayı vaat ediyor.
Dizi ile ilgili daha fazla detayı kaçırmamak için ekran başında olun. İyi seyirler!
BİR AŞK MASALI
Yapımcı: TMC film.
Yönetmen: Recai KARAGÖZ
Senaristler: Emre ÖZDUR, Hazar KOZİCE
Oyuncular: Murat YILDIRIM, Ebru ŞAHİN, Kerem ÖZDOĞAN, Ezgi EYÜBOĞLU
Kanal: NOW TV
NOW TV, güzel bir aşk dizisiyle geliyor. Demir ve Nazlı arasındaki aşkı konu alan dizi. Nefretin ve aşkın ikileminde gidip gelen duyguları işliyor. Bu bağlamda dizide bolca, dram, trajedi ve entrika var.
Yeni televizyon sezonunun en çok beklenen yapımlarından biri olan “Bir Aşk Masalı,” TMC tarafından hazırlandı ve dizi tutkunlarının ilgisine sunulacak. Murat Yıldırım ve Ebru Şahin’in başrollerini paylaştığı dizi, çekimlerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde başlanacak. Eylül ayında ekranlarda olması beklenen yapım, aşk ve dram temalı sürükleyici bir hikaye sunacak.
“Bir Aşk Masalı,” sosyal medyada büyük bir ilgiyle karşılanıyor. Murat Yıldırım ve Ebru Şahin gibi popüler isimlerin projede yer alması, dizinin dikkat çekmesini sağlıyor. Murat Yıldırım, “Teşkilat” dizisindeki başarılı performansıyla tanınıyor ve bu projede farklı bir karakterle karşımıza çıkacak. Ebru Şahin ise uzun bir aranın ardından sete dönüyor, bu da hayranları arasında büyük bir heyecan yaratıyor.
Dizinin çekimleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilecek, bu da mekanın görsel zenginliğinin hikayeye katkı sağlamasına olanak tanıyacak. “Bir Aşk Masalı,” Nazlı ve Demir adlı iki ana karakterin derin ve etkileyici aşk öyküsünü anlatacak. Bu karakterlerin yaşadığı duygusal değişimler, dizinin ana temasını oluşturacak ve izleyicileri ekrana kilitleyecek.
Dizinin kadrosunda Ebru Şahin ve Murat Yıldırım’ın yanı sıra, Ezgi Eyüboğlu, Çağdaş Onur Öztürk, Uğur Çavuşoğlu ve Gamze Topuz gibi tanınmış isimler de yer alıyor. Bu yetenekli oyuncular, dizinin kalitesini ve çekiciliğini artıracak.
Sosyal medyada dizinin etrafında oluşan beklenti, hem yerli hem de yabancı izleyiciler arasında büyük bir heyecan yarattığını gösteriyor. Türk dizilerinin uluslararası arenada da geniş bir izleyici kitlesine sahip olduğu düşünüldüğünde, “Bir Aşk Masalı”nın global çapta da ilgi görmesi bekleniyor.
Özetle, “Bir Aşk Masalı,” etkileyici hikayesi ve güçlü oyuncu kadrosuyla yeni dizi sezonunun dikkat çeken yapımlarından biri olmaya aday. Aşk, ihanet ve tutkunun iç içe geçtiği bu dizi, izleyicilere unutulmaz anlar yaşatacak ve duygusal bir yolculuğa çıkaracak.
Hadi ekran başına…
Eylülde başlayacak olan dizinin çekimleri Kıbrıs’ta yapılmaktadır. Kıbrıs’ın tercih edilmesinin sebebi, İstanbul’da çekilen dizilere yönetmen tarafından bir tepki olarak adlandırılmaktadır.
Zamanında batıya uygarlığı öğretmiş bir medeniyet olarak durumumuz şimdi içler acısı doğrusu. Sokaklarımız çöp içinde. Dahası tükürenler mi istersiniz, sümkürenleri mi istersiniz, yere sakız ve izmarit atanları mı istersiniz daha neler neler…
Tabi bunları herkese mal etmekte olmaz. Elinde çöpü, çöp arayanlarda var. İşte onlar bu ülkenin yüz akı. Medeniyeti kavramış ve kendini geliştirmiş insanlar. Böyle insanlara hayranım açıkçası.
Bu ülke nice medeniyetler barındırmış bir imparatorluğun yeni hacmi. Bazımız kabul etse de etmese de bizler medeniyetin beşiği bir imparatorluğun torunlarıyız. Tuvalet terbiyesini batıya biz vermiş olduğumuz halde artık dışarıda kullandığımız tuvaletin sifonunu çekmekten aciziz. Oysa sorsanız evinde temiz titiz… Titizliğine sinek kondurmaz.
Nerden nereye…
Birde uyardınız mı kötü olursunuz. “Sana ne kardeşim. Sen işine bak.” Cevabıyla karşılaşırsınız. Yani sanmayın ki bu kirletme işini cahil köylü insanlar yapıyor. Gidin bakın köydeki evlerine pırıl pırıldır. Bu bizim medeni dediğimiz şehirli insanların yaptığı. Aldığı eğitim yüksekte olsa bir şeyler eksik ve bu eksiklik sokaklara pislik olarak yansıyor.
Tıpkı; aldığı eğitim yüksek olduğu halde kadınlara, çocuklara ve hayvanlara şiddet uygulayan aciz karakterli insanlar gibi. Eve, maalesef böyle insanlarda çoğunlukta ülkemizde. Her gün haberlerde şahit oluyoruz. Her çeşit şiddete. Magandalara, krolara vb’ne…
Medeniyeti nasıl öğrenebiliriz? Tabi ki kendimizi eğiterek, aile içinde terbiye ederek. Evimiz kadar sokaklarında yaşadığımız yer olduğu bilincini aşılayarak. O güzelim çöpünü atmak için çöp arayan insanları örnek göstererek.
Hepimizin yakından şahit olduğu şeyler bunlar farkındasınız değil mi? Mesela; bu pislikleri ihbar edebileceğimiz bir hat olsa ve şikâyet etsek. Ceza yaptırımları caydırıcı olsa, ne güzel olurdu değil mi?
Yani birinci dünya ülkeleri bu unvanı nasıl almış biliyor musunuz? Zannedildiği gibi sadece ileri teknolojileriyle değil; aynı zamanda sokaklarının temizliğiyle de… Medeniyeti önce tüm bilinçlerine ardından sokaklarına yaymışlar. Bunu başarmak zor değil.
Yani AB’ye girme meraklısı değilim, çünkü onlar bizi kabul etmez Müslüman olduğumuz için. Ama neme lazım adamlar medeniyeti yakalamış… Batı veya Avrupa hayranı da değilim ama özeniyorum sadece bizde keşke onlar gibi sokak temizliğini yakalayabilseydik.
Bu bağlamda yukarıda önerdiklerim dışında ne yapılır bilemiyorum. Sizlerin aklında bir şeyler varsa paylaşın. Belki beraberce bir çözüm üretiriz. Her şeyi devletten beklememek lazım. Bizimde çabalamamız lazım diye düşünüyorum.
Yazılacak çok daha fazla şeyler var aslında ama bu konu benim çıkmazım. Gözümle gördüğüm bu pislikleri engelleyememek en büyük üzüntülerimden biri. Keşke biri çıksa da buna bir dur dese. Medeniyet sokağa atılan tükürük veya çöp değildir dese. Temennim bu yönde…
Evet, ne demek özgürlüğün kadar varsın? Aslında Özgürlük nedir? Diye bir başlık düşünmüştüm ama çok geniş bir anlamı olduğundan ve bu soruya cevap olarak sayfalar yetmeyeceğinden alanı daha daraltmak amaçlı bu başlığı seçtim. Özgürlük; kültürlere, toplumlara, vicdanlara, eğitime göre değişen bir kavram çünkü. Ve birçok alt başlık açılabilir bu bağlamda.
Ama diğer tarafta “Özgürlüğün kadar varsın” gerçekten. Sizce de öyle değil mi? Aldığımız kararlarda, vicdanlarımızda ne kadar özgürüz? Çoğu şey yetiştiğimiz aileye ve çevreye bağlı değil mi? Peki, düşüncelerimiz… Gerçek özgürlük düşüncelerimizde değil mi ve biz düşünce özgürlüğümüz kadar var değil miyiz? Peki, düşüncelerimizde özgürlüğümüzü kısıtlayan biz miyiz, korkularımız mı? İşte aklımda deli sorular…
Çok insan gördüm; düşüncelerindeki kısırlaşma yüzünden kendine hayatı dar eden. Çoğu da gördüğü aile veya toplum baskısı yüzünden. Nadirdir; düşüncelerinde özgürlüğü yakalamış ve bu doğrultuda yaşamını idame ettiren insanlar. Tabi özgürlüğün kısıtlayıcı yanları var mı? diye bir soruda gelir akla çünkü toplum tek başına sürdürülen bir yaşamı kabul etmez ve kendi haklarını ihlale gelmez. Öyleyse özgürlüğümüzü toplum haklarını ihlal etmeyecek şekilde mi ayarlamalıyız? Evet, özgürlüğümüzü toplumun haklarını ihlal etmeyecek şekilde yönlendirmeliyiz.
Varlığımız, kendimiz ve çevremiz için bir anlam ifade eder. Ama bu varlığı değerli kılan bir yanımızsa özgürlüğümüz. Mesela bağımlı kimseler pek fazla değer görmez toplumumuzda açıkçası ama bağımsız ve kendine özgü olan insanlar “Aaa ne kadar özgür ruhlu, hayran oldum.” İfadeleriyle bizde yer eder çoğunlukla. Bundan dolayı özgürlüğümüz kadar varız diyorum ben. Çünkü düşünce özgürlüğümüz davranışlarımıza, pratiğimize yansır ve güçlü insan imgesi oluşturarak saygı kazanırız.
Ayrıca özgür insan sadece yapmak istediklerini yapmakla kalmaz; yapmak istemediklerini de zorla yapmaz… Çünkü özgürlük bunu gerektirir. Ama ülke olarak ne yazık ki özgürlüğümüz kısıtlanıyor. Özgür ruhlu insanlar çok az… Kadına şiddet, çocuğa şiddet, iş yerlerinde mobbing vb. daha aklıma gelen gelmeyen birçok şey maalesef özgürlüğü kısıtlıyor ve burada “Özgürlüğün kadar varsın” kavramı ortaya çıkıyor.
Ülkemizde varlığımızı ve özgürlüğümüzü ailemiz ve toplum şekillendiriyor ne yazık. Çoğu insan düşüncelerinde bile özgür değil. Çünkü korku kültürüyle yetiştirilmiş. Korku düşünceleri felç ediyor ve özgürlük orda elden gidiyor artık.
Sadece özgürlüğümüz değil yaşamda elden gidiyor bu bağlamda.
Her şeyde olduğu gibi özgürce düşünmek ve daha kaliteli bir “Özgür yaşam” elde etmek için öncelikle korku kültürünü ortadan kaldırmak lazım. Buda toplumun eğitilmesiyle mümkün. Bilincimizi ve pratiğimizi daha kaliteli hale getirecek özgür düşüncelere gebe bir gelecek diliyorum hepimize. Çünkü “Özgürlüğümüz kadar varsak”; önce özgürlüğü kaliteli hale getirmeliyiz
Bu nasıl başlık? Diyebilirsiniz… Evet, konum ergenler. Dünyaca tanınmış psikiyatristlerin tanımıyla “Yaratıklar”. Bu adı almalarının nedeni hormonları. Yürüyen hormonlarda diyebiliriz aslında. Kızlarda on yaş, erkeklerde 12 yaş civarında başlayan ergenlik tamamen ailelerin sorunu haline geliyor. Hemen hemen yirmi beş yaşına kadarda sürüyor. Bu uzun süreçte tabi kademeleri var. Detaylara girmiyorum.
Çünkü girersem işin içinden çıkamam.
Her şeyi sorun haline getirirler. Tamamen aileden bağımsız bir birey olmak isterler. Söz dinlemezler. Hep onlar haklıdır. Yani anlayacağınız hormonlar onları ne tarafa çekerse o tarafa giderler.
Tabi buda ebeveynler için büyük bir sorun. Günümüzü kastediyorum. Geçmiş mi? Ne ergenliği; terlik ve süpürge hazır kapının arkasında. Biz ergenlik mi gördük. Bizim jenerasyon bilir. Şahsen ben görmedim. Anne baba otoritesinin ayyuka olduğu zamanlardı. Höt dediler mi susardık, otururduk. Mesela büyüklerimizin yanında bacak bacak üstüne atamazdık, uzanamazdık veya bacaklarımızı uzatamazdık, yüksek sesle konuşamazdık, bir dediklerini iki edemezdik, vb bir sürü şeyde kısıtlıydık ve buna saygı deniyordu. Gül gibi geçinip gidiyorduk yani.
Şimdi saygının içeriği değişti…
Artık gençlere, yetişkinler saygı gösteriyor. Ergenler saygı bekliyor; yaşamına saygı, özgürlüğüne saygı vb. tabi bunlarda yeterli gelmiyor gençlere ve artık onlar ailelerinin üstüne gidiyorlar “Haklarımız Haklarımız” diye. Bide üstüne üstlük bu ergenler, işi tehdite kadar götürüyor: evden giderim bak, istediğini yapmam bak, vb… Yani anne babaların ergeni varsa başı dertte kısacası. Alttan almalar, canım cicimler… Ama hiçbiri işe yaramıyor. Uzamanlar da bu konuda karmaşa yaşıyor; bazısı otorite kurun derken bazısı üstüne gitmeyin her şeyi tatlılıkla halledin diyor. Kafa karışık ve aileler ne yapsa yapsın sorunu çözemiyor. Kaldı ki uzmanlarda yetersiz.
Şimdi diyeceksiniz ki bu işin içinden nasıl çıkılır? Vallahi bende bilmiyorum. Ama biraz tatlı sert oynamakta fayda var gibi. Öyle bizim zamanımızdaki gibi sert bir otorite değil de tatlı sert, yerine göre çünkü bu Z kuşağı dedikleri fırlamalar bide zeki bide zeki. Hiçbir lafın altında da kalmıyor veletler. Siz bir söylerseniz onlar beş söylüyor. Siz bir bağırırsanız onlar beş bağırıyor. Malum adı üstünde yaratık ve üste çıkma çabaları. Ve bu çabalar istediğini elde edene kadar sürüyor. Ama gene de çok tatlılar değil mi? O hırçınlıklarıyla, hazır cevaplılıklarıyla, neşeleriyle, hiç kaybetmem havalarıyla…
Bu arada bir ergenle karşılaştığınızda veya hayatınızda varsalar hiç tartışmanızı tavsiye etmem. Dedim ya hep onlar haklı. Kendinizi kötü hissetmek istemiyorsanız hiç tartışmayın. Makul ölçülerde tabi hayırda demeniz gerekli ama siz, gene de çok fazla hayır kelimesini tüketmeyin. Çünkü hayır kelimesi onları çıldırtabilir ve yapmasını istediğiniz şeyi yapacak dahi olsa yapmaz. Eve, biraz sabır gerekli… bu koca koca yıllar sürecek süreçte size sabırlar diliyorum çünkü buna ihtiyacınız olacak