09 Temmuz 2024 Salı
Halkın büyük çoğunluğu da milli maçları evlerinde seyretmek yerine dev ekranların başına koştular. Milli birlik ve beraberlik ruhunun ete kemiğe büründüğü bu çoşkulu kutlamalar ile yurtdışındaki Türkler arasında kurulan gönül köprüsü ile milli heyecan dalga dalga büyüdü ve bu durum birilerini fena halde rahatsız etti.
Ta ki Türkiye’nin Avusturya’yı elediği maçta galibiyet golünün sahibi Merih Demiral’ın bozkurt işareti yapması bazıları için bardağı taşıran son damla oldu ve suratlarının asılmasına, Milli Takımın başarılarına açık açık üzülmelerine neden oldu. Hollanda maçında da ile ülkemizin tek golünü atarak 1-0 öne geçiren futbolcunun da dua etmesi adı koyamadığım bu güruhun yarasına tuz biber oldu…
Kimisi Ebrar Karakurt’u kutsarken, Bozkurt işareti yapan futbolcumuzu günah keçisi yapma gayretine girişti…
Bir insan doğduğu büyüdüğü, suyunu içtiği, bayrağının gölgesinde uyuduğu, okullarında okuduğu ülkesinin Milli Takımının futbolda elde ettiği başarılarını nasıl hazım edemez ve attığı gollerden sonra suratı düşer…
Bunun adı muhalefet falan değil… Düpedüz isimlendirmekte zorlandığım, ahlaki olarak hiçbir yere sığdıramadığım sadece “Beyaz Türkler” ironisi ile açıklanabilecek vahim bir durum…
Aslında bu güruh kimi zaman manipülasyon, kimi zaman yalan dolan, kimi zaman da görmezden gelerek bunu hep yapıyor…
Türkiye’nin azımsanamayacak desteği ile Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı elde ettiği Dağlık Karabağ zaferi sonrası bu galibiyeti hazım edemeyen birisi çıkıp;” Hayır ola Türkiye savaşa girip galip mi oldu ki seviniyorsunuz?” diye biliyor… Türkiye’nin İHA’sını Sİ HA’sını maket bunlar diye yok sayabiliyor.
Futbol Milli Takımının başarılarına da üzülüp, yapılan bozkurt işareti üzerinden mıcırık çıkarıp kendince üzülecek ortamı yaratıyor ve ırkçılık yapılıyor diye saçmalayabiliyor…
Bu durumun iktidar ve muhalefet ile bağlantılı bir durum olduğunu hiç düşünmüyorum. Çünkü ülkenin muhtelif yerlerinde iktidar ve muhalefete ait belediyeler tarafından kurulan dev ekranlarda ülkesini seven iktidara ve muhalefet seçmenlerinin aynı heyecan içinde ortaklaşa nasıl sevindiklerine bizzat şahit olduk.
Fil dişi kulelerinde, senaryo yazıp manipülasyon yapmak üzere fonlandıkları mercilerin propagandasını yapmakla mükellef olanlar nam-ı diğer “Beyaz Türkler” burunlarından soluyor ve yüzleri Çarşamba pazarına dönüyor…
Sesleri çok çıksa da sağdan saysan da soldan saysan da sayıları iki elin parmaklarının sayısını geçmeyen, bu güruh aslında kendilerini iyice deşifre ediyorlar aslında.
Bu güruhun göbek bağlarının nereden kesildiğini görmek için Türkiye Milli Takımının EURA 2024 elendiği
Almanya’da oynanan son maça bakmak gerekir aslında…
Türkiye’nin elendiği son karşılaşmadan sonra bir grup PKK yandaşı, paçavraları ile Almanya sokaklarında Türkiye elendi diye sevinç gösterisi yaptılar… Birçoğunun doğduğu, büyüdüğü, cebinde kimliğini taşıdığı ülkenin takımının elenmesine üzülecekleri yerde sevinç çığlıkları atmaları nasıl izah edilir varın siz karar verin…
Bu durumda “Başaramayacaksınız” sözcüğünü çok seviyorum…Bu ülkenin birliğine beraberliğine hiçbir şey yapamayacaksınız… Bu ülke insanı iktidar ve muhalefet mensubu ile herkes ülkesini seviyor. Bazılarının zoruna gitse de ülkesinin başarılı olması onu mutlu ve bahtiyar ediyor…
Evet, ateş belki de düştüğü yeri yakıyor ama bu karda kışta deprem ülkemiz insanın yüreğine kor gibi düştü ve kavurdu.
Tam kara kışta… Kara kışın ortasında… İnsanların evlerinde sıcacık yataklarında uyudukları sırada, akla gelmeyen başa geldi ve sabaha karşı yer şiddetle sarsıldı.
Türkiye 06 Şubat 2023 Pazartesi günü Cumhuriyet tarihinin en büyük depremi ile uyandı…
Karakış ve deprem…
İnsanların evlerinin içinde dahi üşüdüğü soğuk ve karakışta sarsıntı ile birlikte yalın ayak başı kabak bir kuru canı ile kendilerini dışarı attılar.
Kendini dışarı atanlar ile binası yıkılmayanlar biraz daha şanslıydı. Belki de alabildiği ihtiyaç duyduğu giyim kuşam için gerekli eşyalarını alabilmişlerdi. Binası çökenler ise kimisi göçük altında kaldılar ve korku ve ümit ile kurtarılmayı beklemeye başladılar…
Çaresizlik, korku ve ümit içinde beklemek, elini uzatıp hiç birşey alamamak, ihtiyacına ulaşamamak… Yan odadaki coçuğuna dokunamamak… Bağırsalar kimsenin duymadığı, duysa bile o anda gelip yardım edilmesinin mümkün olmadığı şartlar … Tek çare gelip kurtarsınlar diye çaresizlik içinde beklemek… Beklerken de ardın sıra gelen artçılar… Sanki kıyametin provası gibi bir şey…
Çaresizlik içinde beklemek… Başka yapılabilecek bir şey yok…
Yardımlar da kuş değil ki hemen ulaştırasın… Kuş olsa bile ulaşması saatleri bulur…
TV’lerden “Son Dakika” anonsu ile depremin haberi duyurulmaya başlandığında insanlar uykuda olduğu için depremden ve deprem bölgesindeki acılarından çaresizlikten kimsenin haberi olmadı.
Acı haberi uyandıkları zaman öğrendiler. Acı haber ülkeye dalga dalga yayıldı. İnsanlar TV ‘den deprem görüntülerini ve kurtarma çalışmalarının görüntüleri ile buz kestiler. Kendilerinin belki yeni haberi oluyordu ama devlet deprem mahalline ulaşmış, kurtarma çalışmalarına başlamıştı…
TV karşısındaki insanlar; acıyı, sızıyı ta içlerinde hissettiler ama deprem bölgesindeki insanlar bu acıyı bizzat yaşıyorlardı…
Çok küçük mini minnacık trol olmayan azgın troller ise yalan ve dezenformasyon için klavyelerini yalamaya başlamışlardı bile… Eleştiriden, sivil itatsizlik ve güvensizlik yaratmaktan, bulanık suda balık avlamaktan başka bildikleri tek şey olan Milletin can derdine düştüğü bir zamanda onlar halkın acıları ve çaresizlikleri üzerinden çıkar devşirme gayretine başlamışlardı…
Bu defa halktan onlara ve onların yalan haberlerine aldıran olmadı… Milletin trol olmayan azgın trollerin yalanlarını, dolanlarını, düzmece haberlerini çekecek hiç hali yoktu…
Bütün Türkiye tek vücut olmuş ve dost ve kardeş ülkeler deprem bölgesindeki kardeşlerinin derdi ile dertleniyor ne yapabilirizin derdinde çareler arıyordu…
Kurtarma çalışmalarında göçük altındaki insanların kurtarılması görüntüleri ile organize ve koordineli bir şekilde yapılan çalışmalar insanımızın içini ısıtıyordu…
Ülkemiz insanı alicenaplığını, kadirşinaslığını ve ülkenin birlik ve beraberliğine verdiği önemi bir kere daha dosta düşmana gösterdi… Güzel insanların hepsi ruhları ve düşünceleri ile deprem bölgesinde ve devletinin yanındaydı.
Ülkenin her bir yanından kimi iş adamı iş makinasını, kimisi de yiyeceğini ve giyeceğini gönderme telaşı içindeydi. Kimisi depremzede kardeşine evini açtığını duyurdu… Belediyeler, halk, kurumlar herkes ama herkes deprem bölgesinde kardeşinin yardımına ulaşmak için bir gayretin içindeydi.
Yıllarca Türk halkı hiçbir işi beceremez diye lanse edilen kompleksin psikolojik duvarı yıkılmış ve Türkiye’nin büyük devlet olduğu, halkının da birlik ve beraberlik içinde birbirine nasıl kenetlendiği tescillenmişti.
Yaşanabilecek herhangibir doğal afet sonrasında devletim en kısa sürede benim yanımda olacak güveni vatandaşa verilmişti.
Kurtarma ekibi “sessizlik” diye bağırdığı zaman herkesin sustuğu, yağma ve talanı önlemek için güvenlik güçlerinin sahayı ablukaya almasındaki tertip ve düzen gözlerden kaçmıyordu…
Toplanma alanları, camiler, cem evleri, depremzedelerin toplanması ve bölgedeki fırınların halkın ihtiyaçlarının giderilmesi için hazır hale getirilmişti…
Keşke deprem olmasaydı ama deprem ülkemizin gerçeği…Şimdilik erken uyarı ile de ne zaman olabileceğinin kestirilmesi ve engellenmesi mümkün değil… Bu nedenle de tedbirler ile can ve mal kaybını en aza indirmek birde böylesi ortaya çıkan durumlarda en iyi şekilde organize olarak olaya en kıssa zaman da ve en iyi şekilde müdahil olmak gerekiyor…
İçimiz yanıyor mu evet çok yanıyor ama ülke insanı doğusu-batısı; kuzeyi-güneyi ile birlik ve beraberlik içinde olduğu müddetçe yaralar sarılacak ve acılar paylaşılacaktır…
Geçmiş olsun Türkiye’m…
Hepimizin merak ile beklediği seçimin tarihi açıklandı. 14 Mayıs 2023 tarihinde Türkiye sandık başına gidecek, tercihini yapacak ve son noktayı koyacak.
Yalnız erken seçim diye ortalığı yıkan ve seçim tarihi açıklandığı zaman adaylarını açıklayacağını söyleyen 6+1 Masası henüz adaylarını açıklayamadı.
Adaylarını açıklayamadıkları gibi birde henüz üzerinde anlaştıkları bir isim olmadığından 6+1 Masasının adaylık konusu her geçen gün çözümsüzlüğe doğru derinleşerek karmaşık bir hal almaya başladı.
Ortaya çıkan bu karmaşık görüntü ise seçmen ile parti tabanları nezdinde oyalandıkları hissine neden olduğu için 6+1 Masasının hanesine eksi olarak yazılıyor.
Dostlar alışverişte görsün hesabı alayı vale ile toplanıp, “Kendi başını bağlayamayanın gelin başı bağlamaya kalkması” misali denizi görmeden paçaları sıvaması, siyasi serap ile hayal arası bir durum ile karar almak için dokuz saat, on saat süren toplantılarda, kimin, kimin kontenjanından hangi makama geleceği gibi “Havanda su dövülmesi” gibi boş işler çok tepki topluyor. Bununda halktaki karşılığı siyasi beceriksizlik olarak görülüyor.
Bu nedenle de Masanın fanatik holiganları, futbol taraftarlarının tribünlerden takımlarını gayretlendirmek için “Gol… gool… haydi gooll” tezahüratı benzeri bir durum ile “Hadi artık adayınızı belirleyin” Diye baskılarını arttırmaya başladılar.
Masadakiler de şimdiye kadar adaylarını belirleyemedikleri için falanca tarihte açıklayacağız, fişmanca tarihte karar alacağız gibi ötelemeler ile seçmeni meşgul edip günü kurtarma gibi beyhude bir gayretin içine girdiler…
Oysaki partilerin içinde ve taraftarları arasında bu durumu:
“6+1 Masası adayını 30 Şubat’ta açıklayacak…!
Adayınızı seçimden önce mutlaka açıklayınız…!
Ey aday! geldiysen 6 kez masaya vur…!”
Diye tiye almaya başladılar…
Aslında Millet İttifakında adı konulmamış garip bir durum ve açıklanamayan bir hal var. Daha önce adayımız yıpranmasın diye açıklamıyoruz, seçim tarihi açıklandığı gün adayımızı açıklayacağız diye beyan edilmesine rağmen şimdiye kadar Masadan beyaz duman tütmemesi ve yakın bir zamanda da tütme ihtimali de görülmemesi hiçte hayra yorumlanacak bir durum olmadığının herkes farkında.
Birde bunun yanında henüz aday ismi üzerinde mutabakat sağlanamadığı halde Kılıçdaroğlu’nun şark kurnazlığı ile kendisini Masanın adayı imiş gibi davranması diğer partileri figüran durumuna düşürdüğü için diğer partilerin tabanlarında hayli rahatsızlık yaratmaya başladı.
Son olarak da aday sorununun nasıl çözüleceğini ve adayının kim olacağını Masadaki partilerin liderleri de dahil olmak üzere kimsenin kesin ve net olarak hiçbir şey bilmiyor olmasına rağmen, sanki Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleşmiş gibi ofis yeri kiralamaya kalkışması ve yardım kampanyası alt yatırımını yapmaya başlaması çok büyük bir tepki topladı.
Diğer partiler Masanın okey masası olmadığını, kendilerinin de masa başında beleş çay içmek için bekleyen yancılar gibi değerlendirilmemesi gerektiğini dillendirmeye başladılar.
İsmi Masanın Cumhurbaşkanı adayları arasında geçen Mansur Yavaş, adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu açıklayıp kispete vurdu. CHP’de aynı hareketi İmamoğlu’nunsan bekliyorlar ama siyasetin şımarık çocuğu ele avuca sığmıyor.
Artık bu şartlarda kimse Masadan telli duvaklı aday açıklamasını beklemesin. İmamoğlu- Kılıçdaroğlu arasında adı konulmamış gizli adaylık mücadelesi kıran kırana devam ediyor. Nasıl sonuçlanacağını ise kimse kestiremiyor.
CHP tabanında hazıra konmakla suçlanan İmamoğlu; Kastamonu, Bursa ve Bilecik illerinde mantar toplamak amacıyla dolaşmıyor.
Masanın mimarı Kılıçdaroğlu ise 6+1 Masasını bu kıvama ben getirdim, %25 oyun üzerine diğer partilerin oylarına da çökerek kazanma ihtimal hesapları ile Masayı kimselere kaptırmam diretmesine devam ediyor.
İkili arasında bir orta yol bulunur mu, bulunursa nasıl bir yol bulunur bu konuda hiç kimse net bir şey söyleyemiyor. Masanın namusu bizden sorulur diyen mahallenin holiganları ise “Vurun Söyletmeyin Timi” kurdular.
“Vurun Söyletmeyin Timi’nin” son suikastı İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı’ya yapıldı. Bunun yanında Halk TV’de program yapan, iki kişinin “Türkiye’yi değil ama CHP’yi kurtaracağız mahiyetindeki konuşmaları dışarı sızdırdıkları için programlarına son verildi…
Kıyasıya mücadelenin devam ettiği Masada aday isminin 13 Şubat’ta Saadet Partisinin ev sahipliğinde yapılacak toplantıda açıklanması bekleniyor.
Temel Karamollaoğlu Millî Görüş geleneğinden gelen ama şimdilerde değişik sulara yelken açmış rektefe edilmiş eski bir siyasetçi. Ev sahibi ve Masanın en yaşlı bilgesi ayrıcalığını kullanıp Masayı papatya demetleri ile donattıktan sonra anlaşma olmaması halinde kapıyı kilitleyip: “Artık adayı açıklamak zorundayız. Papatya falı ile de olsa artık bu işi bitirelim ve beyaz dumanı tüttürelim.” Diye diretmesi hiç sürpriz olmaz.
Her ne kadar Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yeşim Karadağ: “Aday ile ilgili sürprizlere hazır olun…” demiş olsa da bundan sonra Masa ile ilgili hiçbir gelişme sürpriz olmayacaktır.
Temel Karamollaoğlu, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan üçlüsünün siyasi reddi miras yaparak bugünkü siyasi kulvarları ile yeni kulvarlarındaki duruşlarını gördükten sonra ve Kılıçdaroğlu’nun, CHP Genel Merkez Binasına “Yeter Söz Milletindir.” afişini astırdığına, CHP’nin ülkücüleri olduğu ifadelerine şahit olduktan sonra diğer sürprizler inanınız insanımızı artık şaşırtmıyor.
Kılıçdaroğlu’nun mavi boncuk dağıtırken muhafazakâr ve mütedeyyin insanlara şirinlik olsun diye dile getirdiği başörtüsünü güvence altına alalım önerisine Cumhurbaşkanının gelin konuyu anayasal güvenceye alalım teklifi karşısındaki 6+1 Masasının tavrını gördükten sonra da 15 Mayıs sabahı ülkeyi nasıl bir gün bekliyor diye sormadan edemiyorum.
Aslında pek aceleye gerek kalmadı. Nasıl ki sabırla “İnek doğuruncaya kadar beklemişsek şimdi de süt pişinceye kadar da elimiz mecbur bekleyeceğiz.” Allah ömür verirse de hep beraber önce 6+1 Masasının adayının kim olduğunu öğrenecek, sonra da 15 Mayıs sabahı nasıl bir güne uyandığımızı göreceğiz…
Demokrasi ile yönetilen, demokrasi kültürü gelişmiş ülkelerde, muhalefetin iktidar kadar olmasa da ülke yönetiminde sorumluluk sahibi olduğu ve bu sorumluluk duygusu ve bilinci içinde ülke ve halkın sorunlarına çözüm ürettikleri bilinen bir gerçektir.
Oysaki ülkemizde muhalefet halk tarafından partilere verilmiş bir görev olmasına rağmen muhalefet partileri ülkeye yapılan her hizmeti ve kazandırılan her eseri kendi kalesine atılmış gol olarak değerlendirdikleri için ortaya yerli ve milli olmaktan uzak bir istemezük zihniyeti ile vahşi bir muhalefet direnişi çıkmaktadır ki bu durum ülkeyi uzun sürede zihnen ve fikren yormakta ve halkı da kutuplaştırmaktadır.
Bu durumu yerli otomobilimiz olan Togg’un üretime geçmesi üzerine yapılan törende ve sonrasında yaşananlar ile bir kez daha gördük…
Muhalif basın tarafından “Görmediğin Togg’u olmuş” başlığı ile konu hakkında yazılar yazıldı.
Yok efendim Togg söylendiği gibi yerli ve milli değilmiş. Bazı parçaları yurtdışından geliyormuş. Yerli ve milli olması için her şeyinin ülkemizde üretilmesi gerekiyormuş gibi akla ziyan düşünceler ile karşı çıkıldı.
Ana muhalefet ve diğer partiler açılışa davet edildikleri halde programa İYİ Partiden Yavuz Ağıralioğlu’nun haricinde bildiğim kadarı ile kimse katılmadı. Ağızlarının ucu ile de olsa bir hayırlı olsun demediler, diyemediler…
İktidar Togg için açılış töreni düzenlerken muhalefet partileri alternatif 29 Ekim töreni düzenlemenin peşindeydi. 29 Ekim gibi milli bir bayram gününde ülke olarak tek vücut halinde birlik ve beraberlik içinde olmamız gerekirken hangi akla ve amaca hizmet ettiği bilinmeyen bu alternatif program kabak tadı verdi. Öyle bir hal aldı ki saçmalık sınırlarını aştı.
Ne demek alternatif bayram programı?
Eski köye yeni adet misali önden resmi ve sivil halk bayram törenini icra ediyor, arkadan CHP’nin başını çektiği bir grup aynı meydanda alternatif diye isimlendirdikleri bir tören düzenliyor… Bu saçmalığı biri çıkıp Türk halkına izah etmek zorundadır…
TTB Başkanı Türk Ordusunu kimyasal silah kullanmak ile suçladığı zaman muhalefet cenahı sahip çıkıyor. Sonrasında da evine baskın yapılıp tutuklandığı zaman “Bilim insanı imiş, tutuklanamazmış” diye savunuyor…
Bu yaşananlar yetmiyormuş gibi Ana muhalefet, Emniyet ve Jandarmaya uyuşturucu iftirası yapıyor…
İyi hoş güzelde uluslararası hukukta Türkiye’yi zora sokacak böylesi mesnetsiz ve çirkin iftirayı atan birine söylediklerinin ve evindeki mermiler ve cephanelik ile ilgili herhangi bir soruda mı sorulmayacaktı?
Birde rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ile görevinden alınan ve mahkemesi devam eden Eski Yalova Belediye Başkanının duruşmasını izlemek üzere Yalova’ya giden CHP heyetinin mahkeme salonunda sergiledikleri provokasyon, hâkim ve savcılara yaptıkları tehdit ve saygısız tavırlar ise bir facia idi.
Son zamanlarda CHP bu ve buna benzer olayları diğer il, ilçe ve beldelerde tutuklanan belediye başkanları için Adalet binalarının önünde yapıyorlardı ama Yalova’da bunu mahkeme salonuna taşımaları Türk Yargısına yapılan saygısızlığın nirvanası oldu.
Belki kendilerince doğru yaptıklarını sanıyorlar ama halkın sessiz çoğunluğu tarafından bu ve benzeri sivri çıkışlar kabul görmediği gibi halk nezdinde büyük tepki topluyor…
Kimse konu ile ilgili görüşümüzü sormadığı için akıl verecek durumda olmadığımız gibi haddimizde değil tabi ki… Ancak kıyıda köşede ülke gündemini sessiz sedasız izleyen, yaşananlara cevabını ve tepkisini sandıkta vermeyi tercih eden milli ve manevi hassasiyetleri olan seçmenin gözü ile olayların fotoğrafını çekip yansımalarının ayrıntısına da dikkat çekmek gerekiyor.
Ki halkı kimse hafife almasın… Bu halk dün birçok siyasetçiyi sulu dereye götürüp sulamadan geri getirdiği unutulmamalı ve bugünde getirebileceği akıldan çıkarılmamalıdır…
Yol kenarında tarlasını, tabanını süren; koyununu, davarını otlatan, kahvede çayını yudumlayan samimi Anadolu insanının yanına bir selam verip iki dakikalığına oturun. Tepeden bakıp, ukalaca sorular ile bunaltmadığınız zaman halk size çok uzun söze gerek kalmadan durumu iki üç sözcük ile özetleyecektir…
İktidar ve muhalefet cenahında siyaset yapanlar siyasetten semirilenlerin sözlerine değildi sessiz halkı dinlemeleri halinde ülke gerçeklerini daha iyi görecekler ve muhalefetin muhalefet yapamadığı için her seçimden sonra da neden muhalefete mahkûm olduğu gerçeğini anlayacaklardır.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli oluyormuş…
Bu bağlamda olmak üzere CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi mahallesinde yüksek perdeden eleştirilere neden olan ve hangi akla hizmet olarak “Türbana çözüm için yasal düzenleme” diye yaptığı çıkışına Cumhurbaşkanının “yasal düzenleme yetmez, Anayasal düzenleme yapalım” teklifi CHP’nin “U“ dönüşü yapması nedeniyle konu değişik bir mecraya evrildi.
Görünürde belki ülke gündeminde türban/başörtü diye bir sorun kalmamıştı ama Kılıçdaroğlu’nun çıkışı ile tekrar gündeme gelen ve sonrası yaşanan gelişmelere bağlı olarak yapılan açıklamalar ile türban/başörtüsü konusunun CHP’nin iktidar olması durumunda sorun olmayacağı anlamına gelmediğini bir kez daha yaşayarak görmüş ve anlamış olduk.
Aslında Türkiye’de türban/başörtü diye bir sorun hiç yaşanmamalıydı ama maalesef yaşandı. Ülkemizin yılları heba oldu. Halkın oyları ile seçilmiş bayan milletvekili başörtülü diye yemin ettirilmedi, vekilliği düşürüldü.
Binlerce genç kızımız inancı nedeniyle başörtülü olduğu için üniversitelere alınmadı. Bin bir emek ile kazandıkları ve zorluk içinde sürdürdükleri eğitim öğretimlerinden mahrum bırakıldı, okullarından atıldı, birçoğu da mesleklerinden men edildi.
Doğurduğu, yetiştirdiği, besleyip, büyüttüğü kınalayıp askere yolladığı; üzerine titrediği yavrusunun yemin törenine analar başörtülü, babalar da sakallı oldukları için alınmadı. Rütbeli askerlerin akrabaları da Orduevlerindeki düğün törenlerine aynı saçma gerekçe girmelerine izin verilmedi.
Yapılanlar bununla da kalmadı. Algı ile türban Yahudi geleneği, Sümerler de fahişelerin giyim tarzı olduğu gibi saçma sapan iğrenç iftiralar ile algı oluşturulmaya çalışıldı ama bu propaganda toplum tarafından kabul görmedi ve ters tepti.
Sonuç türban/başörtü sorunu öyle veya böyle pansuman tedbirlerle bir türlü çözülmüştü ama ara sıra isteri nöbetine tutulanlar başörtülü hâkim, başörtülü doktor gibi tartışmalar ile rahatsızlıklarını gizlemiyor ve içlerinde sakladıkları kin ve garazlarını kusmaktan geri durmuyorlar ve ben burada zamanımın gelmesini bekliyorum diye nabız yoklamalarına şahit oluyorduk…
Kılıçdaroğlu’nun çıkışı ile ülkemiz türban/başörtü konusu tekrar gündeme geldi ve Anayasal düzenleme yapılmasının yoluna girildi.
Bilindiği gibi Anayasa değişikliği için TBMM 360 kabul oyu gerekiyor.
Siyasi partilerin milletvekili sayıları ise:
Adalet ve Kalkınma Partisi
286
Cumhuriyet Halk Partisi
134
Halkların Demokratik Partisi
56
Milliyetçi Hareket Partisi
48
İYİ Parti
37
Türkiye İşçi Partisi
4
Demokrat Parti
2
Memleket Partisi
2
Büyük Birlik Partisi
1
Demokrasi ve Atılım Partisi
1
Demokratik Bölgeler Partisi
1
Saadet Partisi
1
Yenilik Partisi
1
Zafer Partisi
1
Bağımsız Milletvekili
6
Toplam 581
TBMM’deki mevcut tablosu göz önüne alındığı ve anayasa değişikliğinin gizli oylama ile yapılacağı gerçeği nedeniyle başörtüsü/türban ile ailenin korunması ile ilgili yapılacak düzenlemenin 360 sayısının çantada keklik olmadığını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok…
TBMM’deki mevcut tablosu göz önüne alındığı ve anayasa değişikliğinin gizli oylama ile yapılacağı gerçeği nedeniyle başörtüsü/türban ile ailenin korunması ile ilgili yapılacak düzenlemenin 360 sayısının çantada keklik olmadığını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok…
AK Parti 286+MHP 48+BBP 1 olmak üzere toplam 335 yapıyor. Geri 25 Milletvekili kalıyor ki anayasa değişikliği için gereken 25 milletvekili kabul oyu verirse TBMM’de kabul edilir ve yasalaşır.
Yoksa tersi olması durumunda konu referanduma gider ki böylesi bir durum da halkın sandığından bunun sonucunun evet olması da kaçınılmazdır. Bu durumdan CHP ve 6+1 Masasındaki diğer partiler Kılıçdaroğlu’nun türban/başörtüsü çıkışından ve konun referanduma gidebilecek olması ihtimalinden dolayı da bir hayli rahatsızlar.
Milliyetçi bir tabana hitap eden İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Kılıçdaroğlu’nun çıkışı ile duyduğu rahatsızlığını açık ve net bir biçimde, hallolmuş ve çözülmüş olan bir konu gibi gördüğü türban/başörtüsünü tekrar gündeme getirmesi ve yasa olmaz gelin anayasa değişikliği ile konuyu gündemden kaldıralım teklifine de karşı çıkarak gösterdiği iki yüzlü tutarsızlığa karşı çıkması ile rahatsızlığını ve tavrını belli etti.
CHP türban/başörtü konusundaki çıkışı ve sorunun anayasal olarak çözülmesine karşı çıkması nedeniyle kazara da olsa kendi ayağına sıktı. Çünkü aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık modu ile zamanında bir metrelik bez parçası diye hafife aldığı türbana/başörtüsüne dolandı. Belki de takdiri ilahinin tecellisi diye bakmak gerekir…
Türban/başörtüsü konusundaki gelişmelere bakıldığında olacağı varmış oldu demek geçiyor insanın içinden… Türban/başörtü anayasal güvenceye alındığı zaman bu konuda ülke gündeminden çıkmış olur ve mütedeyyin halkta derin bir nefes alır …
Şimdilik uzak bir ihtimal ama 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde türban/başörtüsü ile ilgili referandum sandığı da halkın önüne konulacakmış gibime geliyor.
Garip hem de çok garip bir tecelli…